Su, insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir ve beslenmemizin vazgeçilmez bir parçasıdır. İnsan, besin almadan haftalarca canlılığını sürdürmesine karşın, susuzluk durumunda ancak birkaç gün yaşayabilir. İnsan vücudunun su içeriği yaşa ve cinsiyete göre %42 ile 75 arasında değişmekle birlikte yetişkin insan vücudunun ortalama %59’u sudur.
• Besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınmasında,
• Hücrelerin, dokuların organ ve sistemlerin düzenli çalışmasında,
• Metabolizma sonucu oluşan zararlı maddelerin taşınması ve vücuttan atılmasında,
• Sindirim sisteminin düzenli çalışmasında,
• Vücut ısısının denetiminin sağlanmasında,
• Eklemlerin kayganlığının sağlanmasında,
• Çeşitli biyokimyasal olayların gerçekleşmesinde yardımcıdır.
Büyüme ve vücut fonksiyonlarının devamı yeterli su alımı çok önemlidir. Yapılan çalışmalar uygun miktarlarda günlük su tüketiminin;
• Soğuk algınlığı,
• Kabızlık,
• İdrar yolu enfeksiyonları,
• Cilt sağlığının korunması,
• Organizmanın toksinlerden arındırılması,
• Kilo kontrolü programlarında zayıflamaya yardımcı olması, cildin nem ve elastikiyetinin düzenlenmesinde rol oynaması nedenleriyle selülit oluşumunun önlenmesinde yardımcı olduğu bilinmektedir.
Soğuk günlerde üşüdüğümüzde veya yazın çok sıcak, rutubetli günlerinde olduğu gibi aşırı sıcaklık durumunda, vücudun normal sıcaklığını korumak için suya olan ihtiyacı artmaktadır. Sıcak, nemli havalarda vücut terleyerek sıvı kaybını arttırır. Bu nedenle, sıcaklık artışının başladığı şu günlerde sıvı tüketiminin arttırılmasına özen gösterilmelidir.
• Sabah kalkıldığında ilk yapılması gereken işlerin başında 1 bardak su içmek de olmalı,
• Her tuvalet sonrası, kaybedilen sıvıyı yerine koymak için 1 bardak su içilmeli,
• Egzersiz yaparken ve özellikle sıcak havalarda çalışırken su tüketimi arttırılmalı,
• Özellikle hava ve deniz yolculuklarında su tüketimi arttırılmalı,
• Suyu her zaman görünür bir yerde bulundurmalı, susama hissi beklenmeden su tüketmeye özen gösterilmelidir.
Genel bir kural olarak, vücutta oluşan zararlı maddelerin atımını sağlamak ve vücut sıvı dengesini koruyabilmek için 8-10 bardak (2.5 litre) su tüketilmesi önerilmektedir.
İnsanlar su gereksinimlerini genelde; içecekler, besinler ve metabolizma olmak üzere üç kaynaktan sağlarlar. Besin içerisinde bulunan besin öğelerinin yakılması sonucunda su oluşur. Diyette proteine göre karbonhidrat ve yağın yüksek olması metabolik suyu arttırır. Yediğimiz besinler ve içecekler yoluyla da vücudumuza su sağlarız. Örneğin sebze ve meyvelerin yaklaşık 85-% 90'ı , 1 su bardağı sütün %90'ı sudur. Gün içerisinde içtiğimiz çay, kahve, soda vb. içeceklerle ile de sıvı almaktayız. Ancak kafein içeren kahve, çay ve diğer içecekler sıvı ihtiyacını karşılasa da uygun su kaynakları olarak sayılmazlar. Örneğin kafein içeren kahve içildiğinde su alırsınız ancak diüretik etkisinden dolayı daha fazla idrar çıkışı yaparak daha fazla sıvı kaybedersiniz.
Güvenilir su zararlı bakteriler, zehirli materyaller ve kimyasalları içermeyen sudur. Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmış ticari amaçla satılan kaynak suları, içme suları ve doğal mineralli sularda üretim aşamaları kontrol altına alınmış ve Sağlık Bakanlığı denetimine tabii güvenli sulardır. Şehir şebeke suları da belediyelerce rutin olarak kontrol edilmekte, şehir suyunda bulunması muhtemel olan virüs, bakteri ve çeşitli patojenler çeşitli dezenfeksiyon yöntemleri ile ortadan kaldırılmaya çalışılmakta ve bu sular da güvenli hale getirilmektedir.
Kaynakça
1. Su temini ve denetimi ile ilgili yasal düzenlemeler. T.C Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı, Ankara, 2005.
2. Oğur R, Güler Ç. 21. yüzyılda niçin klorlama?. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni: 3(8), 2004.
3. World Health Organization. Guidlines for drinking water quality.2nd edition, Vol 1, Recommendations, 1993.
4. Baysal A., Beslenme, Hatiboğlu Yayınevi. 9. Baskı, Ankara, 2002.
Ama her su değil; pH değeri yüksek, tükettiğimiz asitli gıdaların vücuttaki olumsuz etkilerini dengeleyecek ve hücre yenilenmesini hızlandıracak iyonize su en ideali.
Piyasadaki ambalajlı su çeşitleri içerisinden mutlaka pH değeri 8 ve üzeri olan suları tercih edin. Güne iki bardak, az miktarda limon ya da elma sirkesi damlatılmış, ılık su ile başlayın.
Günde en az üç litre yüksek pH’li suyu için ve genç kalmanın keyfini çıkarın.
Kaynak suyu, jeolojik koşulları uygun jeolojik birimlerin içinde doğal olarak oluşan, bir veya daha fazla çıkış noktasından yer yüzüne kendiliğinden çıkan veya teknik usullerle çıkartılan ve Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmelikte izin verilenler dışında herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın nitelikleri tanımlı, etiketleme gerekliliklerini karşılayan ve satış amacı ile ambalajlanarak piyasaya arz edilen yer altı sularıdır.
İçme Suyu, Jeolojik koşulları uygun jeolojik birimlerin içinde doğal olarak oluşan, bir veya daha fazla çıkış noktasından sürekli akan veya teknik usullerle çıkarılan ve Bakanlıkça uygun görülen dezenfeksiyon, filtrasyon, çöktürme, saflaştırma ve benzeri işlemler uygulanabilen ve parametre değerlerinin eksiltilmesi veya arttırılması suretiyle elde edilen, etiketleme gerekliliklerini karşılayan ve satış amacı ile ambalajlanarak piyasaya arz edilen yer altı sularıdır.
İşlem görmeleri sebebiyle bu sular doğal olarak değerlendirilemezler.
Doğal kaynak sularının tadı tamamen doğaldır ve herhangi bir katkı maddesi veya kimyasal bir işlem yapılmamaktadır.
Sadece doğal kaynak suları ile ilgili yönetmelikte de izin verildiği şekilde fiziksel bir işlem olan filrasyon ve ozonlama yapılmaktadır. Fitrasyın, suyun kaynak noktasından kopup gelebilecek mikron seviyesindeki kum zerreciklerini tutmak için yapılır. Ozonlama ise dolumu yapılmış şişenin yani ürünün hijyenliğini temin etmek amacıyla suyun içine 0.2 – 0.4 ppm arası miktarlarda O3 (Ozon) gazının verilmesi işlemidir. Ozonlama yöntemi hijyen güvenliği için bütün dünyada su üreticilerinin uzun yıllardır en yaygın olarak kullanıldığı güvenilir bir yöntemdir. Bu işlem şişeye su dolumun hemen öncesinde yapılmakta ve tam hijyen sağlanarak ürünün uzun süre bozulmadan saklanabilmesine imkan vermektedir. Dolumdan sonra şişedeki suyun içerisinde bulunan ozon gazı ortam sıcaklığına bağlı olarak 5-20 saat arasında kendiliğinden yok olmakta ve bildiğimiz oksijene dönmektedir.
Şehir şebeke suları genellikle nehir, göl ve baraj suları gibi yüzeysel sulardan elde edilirler.
Şebeke suları mikrobiyolojik güvenliğin sağlanması amacıyla genellikle klor bazlı dezenfeksiyon işlemine tabi tutulur.
Doğal kaynak suyunun şişelenmiş olması, söz konusu kaynak suyuna dolum yapılabilmesi için Sağlık Bakanlığı'nın çok sıkı olan yönetmelik hükümlerine göre ruhsat alındığı, sürekli denetim altında olduğu ve halk sağlığı açısından bir risk taşımadığı yönünde bir güvencenin var olduğu anlamını taşır. Diğer taraftan çeşme suyunda bu şekilde güçlü bir güvenceden bahsetmek mümkün değildir.
Şişelenmiş doğal kaynak suyunda su kaynaktan ilk çıktığı haliyle saf ve temizdir. İlave bir işleme gerek kalmaksızın direkt olarak suyu kaynağından içebilirsiniz. Suyun saflığı ve temizliği yeryüzüne ilk çıkış noktasından yani kaynadığı noktadan, tam otomatik makinelerde şişeye dolumuna kadar olan süreçte çok sıkı kontrol altındadır.
Diğer taraftan genel olarak suyun çeşmeye kadar olan yolculuğu farklıdır; çeşme suyunda su kaynakları dereler, nehirler gibi yüzey sularına dönüşmekte ve bu sular yüzeyden bulaşan her türlü kirletici unsurları da (tarım ilaçları kalıntıları, metaller, parazit, mikrop ve virüsler) taşıyarak toplanma havzalarına ya da barajlara gelmektedir.
Bu biçimde toplanmış sular muhtelif filtreleme, klorlama ve dezenfeksiyon işlemlerinden geçirildikten sonra su şebeke boruları vasıtasıyla konutlara pompalanmaktadır. Bu proseslerde kullanılan klor gibi dezenfektanlar sağlık açısından uzun vadede riskler taşımaktadır, ayrıca borulardaki her türlü yabancı madde, pas, toprak, parazit, mikrop ve virüsler gibi unsurlar da şebeke suyunun içerisinde konutlara ulaşmaktadır.
Genelde çeşme suları, içinde taşıdığı klor gibi dezenfektanların etkisiyle rahatsız edici bir koku ve lezzete sahiptirler. Şişelenmiş sularda ise sadece suyun kendi doğal tadından bahsedebiliriz.
Sonuç olarak şişelenmiş doğal kaynak suyu; hijyenliği, ambalajı ve markası ile tüketicinin beğenisini ve güvenini kazanmak zorunda olan ticari bir maldır. Bu nedenle yapılan yatırımlar çok büyüktür; bazı küçük korsan firmalar dışında aklıselim hiçbir su sanayicisi tüketicisinin sağlığını riske atarak kendi şirketinin piyasadan silinme riskini göze alamaz. Genel olarak söylemek gerekirse; çeşme suyu üretim ve hizmetinde bulunan kamunun kaliteye dönük motivasyonu özel sektördeki kadar etkin olamamaktadır.
Gerçekleşen üretim hacimlerinde, hizmet verilen tüketici sayılarında ve bu nedenle de kalite anlayışında çeşme suyu ile şişelenmiş su arasında büyük bir farklılık vardır. Çeşme suyunda kamu tarafından çoğu kez yüz binlerin ya da milyonların su ihtiyacını vasat kalitede dahi olsa karşılama zorunluluğu söz konusu iken; şişelenmiş suda nispeten çok daha az sayıda tüketicinin ihtiyacını en iyi kalitede karşılamak şeklindeki rekabetçi düşünce esastır.
Ambalajlı sular, yönetmelik gereği ilk çıktığı haliyle temiz ve sağlıklı olmak zorundadır. İlave bir işleme gerek kalmaksızın direkt olarak suyu kaynağından içebilirsiniz.
Ambalajlı su, Sağlık Bakanlığı'nın çok sıkı yönetmelik hükümlerine göre ruhsat alındığı, sürekli denetim altında olduğu ve halk sağlığı açısından bir risk taşımadığı yönünde bir güvencenin var olduğu anlamını taşır. Genelde çeşme suları içinde taşıdığı klor gibi dezenfektanların etkisiyle rahatsız edici bir koku ve lezzete sahiptirler. Ambalajlı sularda ise bu tür sorunlar mevcut değildir.
5 ile 15 derece arasındaki bir sıcaklıkta, serin, güneş ışığından uzak ve nem oranı %50’den az olan kuru bir yerde saklamalıdır. Ayrıca özellikle kimyasallar, deterjanlar, temizlik maddeleri, benzin ve bunun gibi maddelerden mümkün olduğunca uzak tutulmalıdır. Çünkü su saf bir maddedir ve bizim çevrede algılayamadığımız kokuları dahi yavaşça kendisine çekme özelliğini taşır.
1. Şişe ambalajının hava geçirgenliğinin derecesi: Şişe ambalajının cinsi ve kalınlığı hava geçirgenliğini belirler. Bu da sonuçta söz konusu ambalajın dış ortam kokularına karşı korunmalı olup olmayacağını belirler. Pet ve polikarbonat ambalajların moleküler yapılarından dolayı, sular dış ortam kokularına karşı daha hassastır.
2. Suyun mineral konsantrasyonu (sert veya yumuşak oluşu): Yumuşak suların mineral konsantrasyonu daha az ve daha saf olduklarından, ortamdaki kokuları sert sulara göre daha fazla çekerler.
3. Depolama ve saklama koşulları: Depolama ve saklama esnasında uygun ortam koşulları (temiz, kuru, kokusuz, güneş görmeyen) sağlanmaz ise ilerleyen günlerde suyun bozulması (yeşillenme, tortu yapma gibi)söz konusu olacaktır.
Su pompalarının sık sık temizlenmesi ve belirli aralıklarla değiştirilmesi suyun kalitesinin korunması için önemlidir. Damacana suyun kullanımının pratikliği açısından hemen hemen herkesin evinde mevcut pompaların temizliği, suyun ömrünün olabildiğince uzaması için önemlidir. Yaygın olarak kullanılan bu pompalar suda ciddi koku ve tat bozukluklarına neden olmaktadır. Su pompalarının iç kısmında bulunan körüklerin sürekli nemli olması toz taneciklerinin yapışmasına sebep olabildiği için zamanla ciddi bir kirlilik oluşturabilmektedir. Suda kötü tat ve kokuyu hissetmeye başladığınız anda pompayı yenilemeniz gerekmektedir.
Sebil temizliği yapan eleman ilgili kurum, kuruluş veya tüketiciye geldiği firma kimliğini göstermek suretiyle işine başlar
Hijyenik olması açısından personel eline eldiven takmalıdır.
Öncelikle plastik parçalar sökülerek dezenfekte edilir.
Çelik kazan içi temiz bir sünger ile dezenfektan sürülerek 5-10 dakika bekletilir.
Bekleme esnasında sebilden sökülen plastik parçalar bol su ile durulanır.
Daha sonra çelik kazan içi sünger ile yıkanarak sebilin içerisindeki suyu arka sıcak su tahliyesi ve ön soğuk su musluğundan boşaltılır.
Kazan içi temizlendikten sonra soğuk su borusu fırça ile dezenfekte edilip durulanarak yerine takılır.
Bu işlemler bittikten sonra tekrar temiz su ile içerisi durulanarak musluklardan akıtılır. Diğer parçaları da takılır.
Sebil kullanıma hazır hale gelmiştir.
Bu işlem periyodik olarak 3 – 6 ay arasında yapılır.
Vücudun büyüklüğü, fiziksel olarak ne kadar aktif olunduğu, iklim, mevcut hastalıklar (örneğin böbrek hastalığı) gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak su ihtiyacı bireyden bireye değişiklik gösterir. Alınan her bir kalori için 1 ml. veya kilogram başına 35 ml. su alımı önerilmekle birlikte genel olarak, sağlıklı bir kişi her gün kaybedilen vücut sıvılarını yeniden yerine koymak için 2,5-3 litre su içmelidir.
Evet! Kesinlikle yazın daha fazla su içmeliyiz. Özellikle yaz aylarında beden ısındıkça daha fazla terler ve su kaybeder. Dolayısıyla su stokunu sık sık ve kışa oranla daha fazla miktarlarda yenilemek şarttır.
Her öğün ve ara öğünde bir içecek tüketin.
Tek başına susama hissine güvenmeyin. Bazen, ilaçlar veya sağlık durumu nedeniyle susama hissi güvenilir bir sıvı gereksinim ölçütü olmayabilir. Masanızda, arabanızda, çantanızda veya size su içmenizi hatırlatacak herhangi bir yerde bir şişe su bulundurun.
İçecekleri orta sıcaklıkta tutun. Orta sıcaklıkta servis edilen sıvılar - yani ne sıcak ne soğuk olan sıvılar - genellikle daha fazla tüketilir.
Aktivite seviyenize ve yaşam tarzınıza uygun içecekleri seçin. Aldığınız kalori miktarına dikkat ediyorsanız, düşük kalorili bir içecek seçmeyi düşünün veya kendi serinletici hafif içeceklerinizi yaratın.
Doğal mineralli sular, içildiklerinde sadece günlük su gereksinimini ve kaybedilen suyun yerine konulmasını sağlamazlar, aynı zamanda doğal olarak içerdikleri minerallin bağırsaklardan kolaylıkla emilmesi ile günlük mineral gereksiniminin karşılanmasına da katkıda bulunurlar.
Kalsiyum kemiklerin ana yapısında bulunan ve onların güçlü kalmasını sağlayan bir mineraldir. Ancak bu önemli ve vücudunuzun her gün gereksinim duyduğu mineralin görevleri bunlarla sınırlı değildir. Kalbin düzenli atması, kan pıhtılaşma sisteminin düzenli işlemesi, sinirlerin sağlıklı çalışması ve kasların düzgün fonksiyon görmesi de kalsiyumun yardımıyla olur. Kalsiyum organizmanın düzgün çalışmasında kilit rol oynar. Vücuttaki kalsiyumun %99'u kemiklerde ve dişlerde bulunur. Geriye kalan %1 ise kanda ve yumuşak dokulardadır. Bu %1 oranındaki kalsiyum çok az bir miktar gibi görünse de son derece büyük bir hayati öneme sahiptir. Yukarıda sözünü ettiğimiz etkiler işte dolaşımda bulunan bu çok az miktardaki kalsiyum yardımıyla olur.
Magnezyum kemik ve dişleri güçlendirir, kasların gevşemesini sağlar, adet öncesi sendrom belirtilerini hafifletir, kalp kasları ve sinir sistemi için çok önemlidir. Enerji üretiminde görevlidir. Vücuttaki birçok işlemde yan görevleri vardır.
Ülkemizde tuz tüketimi genelde yüksektir. Aşırı tuz alımı, yüksek tansiyon, böbrek hastalıkları, mide ülser ve kanser riskini artırır. Bu nedenle su ve maden suyu seçiminde etiket okunarak en az sodyum içeren markalar tercih edilmelidir. Aşırı sodyum alımı, idrarla kalsiyum atımını hızlandırır. Bu da kemik erimesi sorunu için bir risk faktörüdür. Bu nedenle kalsiyum ve magnezyum içeriği yüksek, sodyum içeriği düşük su tercih edilmelidir. Özellikle yeterli süt ve süt ürünlerini tüketemediklerinden dolayı önerilen düzeyde kalsiyum alamayanlar için kalsiyumca zengin maden suyu iyi bir seçenektir.
Yeryüzündeki sular buharlaşarak bulutlarda depolanır ve tekrar yeryüzüne yağmur olarak döner. Dönüş sürecinde atmosferdeki karbondioksiti çözer ve bir miktar asidik hale gelir. Bu asidik yağmur suyu muhtelif kaya katmanlarından ve akiferlerden kalsiyum karbonatı çözmektedir. İşte bu çözülmüş mineralleri taşıyan sulara sert su denir. Bir suyun sertlik derecesi kalsiyum karbonatın ilgili suda ne kadar çözüldüğüne bağlıdır. Benzer kimyasal reaksiyonlar magnezyum sülfat, klorid, asit silisit tuzu ve demir için de geçerlidir. Ancak, çözülmüş haldeki kalsiyum karbonat bir suyun sertliğine en fazla katkı yapan elementtir.
Kaynatma sonrası görülen tortu suyun içinde doğal olarak bulunan kalsiyum mineralinin çökmesinden kaynaklanmaktadır. Bu tortu kalsiyumca zengin olan sularda daha fazla olur. Serbest haldeki kalsiyum mineralinin sağlık açısından bir zararı yoktur. Sular kaynatıldığında ya da dondurulup tekrar sıvı hale döndürüldüğünde; kimyasal olarak içerik değişimine uğrarlar. Çünkü suda bulunan kalsiyum ve magnezyum, su katı hale geçtiğinde ya da kaynatıldığında kalsiyum ve magnezyum karbonat haline dönüşür. Buda kendisini suda kaynama sonrasında ya da su sıvı hale geçtikten sonra beyaz tortu olarak gösterir. Su kalsiyum/magnezyum açısından ne kadar zenginse, oluşan çökelti (beyaz tortu) miktarı o derece artar. Ancak oluşan bu çökeltinin (tortunun) insan sağlığına herhangi bir olumsuz etkisi yoktur.
pH kavramının açılımı “Power of Hydrogen” yani Hidrojenin Gücü’dür. pH; bir sıvının içerisindeki pozitif Hidrojen (H+) iyonları ile negatif Hidroksil (OH-) iyonları miktarıyla ölçülen bir tanımdır. Özetle pH değeri bir maddenin asit mi yoksa alkali mi olduğunu gösteren bir cetveli ifade eder. Yaşam kaynağı olan suyun pH skalası 1 – 14 arasındadır. Bazen H+ iyonları OH- den daha fazla bulunur. Böyle bir su “Asidik Su” diye adlandırılır. Bazen de tam tersine OH- iyonları H+dan fazla olur bu durumda ki suya ise “Alkali Su” denir. Eğer H+ ve OH- sayıları eşitse bu su için “Nötr” ifadesi kullanılır.
Birçok sağlık profesyoneli, vücuttaki asit biriminin giderilmesi konusunda hem fikirdir. Bu problemi alkali besinlerle çözmeye çalışırlar. Ancak diyet hem gerekli besin eksikliğine yol açabilmesi hem uygulama zorluğu nedeniyle her zaman istenilen sonucu verememektedir. Vücuttaki alkali miktarını artırmanın en kolay ve hızlı çözümü “Alkali Su” tüketmektir. Alkali Su tüketimi her hangi bir diyetten çok daha iyi çalışması ve yaşamsal sistemde ilave bir asit birikimine yol açmaması nedeniyle en iyi çözüm olarak durmaktadır. Alkali Su, asidik mineralleri elemine eder. Alkali Su, aynı zamanda hidrojene oranla daha fazla oksijen içeren sudur. Alkali Su içerek aldığımız oksijen seviyesini normal suya oranla daha fazla yükseltiriz. Alkali suyun avantajı, vücut tarafından emilirken, vücuttaki asidik atıkları nötralize ederek, atıkların kan damarlarında daha uygun çözülümde bulunmasını sağlamasıdır. Dolayısıyla asidik atıklar, vücuttan idrar veya ter yoluyla kolaylıkla atılır.
Bazı doktorlar içilen alkali suyun mide asidi tarafından nötralize edileceğini ve bu özelliğini kaybetmesinden dolayı alkali su içmenin anlamsız olduğunu öne sürmektedirler. Ancak gerçekte durum farklıdır. Alınan alkali su mide asitliliğini azaltmaktadır. Mide asitliliğinin pH 4 civarına düşmesi ile mide orijinal asit seviyesini dengede tutmak için hidroklorik asit üretimine başlamaktadır.
Hidroklorik asit üretim prosesi
H2O+CO2+NaCl=HCl+NaHCO3
Su + Karbondioksit + Tuz = Hidroklorikasit + Sodyumbikarbonat
Bu işlemde mide, asidini üretirken aynı zamanda bir asit dengeleyici olan sodyum bikarbonatı da üretir.
Öncelikle tükettiğiniz ambalajlı suyun Sağlık Bakanlığı tarafından izni olup olmadığını, etiketin üzerinde izin tarihi ve sayısının bulunup bulunmadığını kontrol etmek gerekir. Satın aldığınız suyun etiketinde, gövdesinde (kabartma), emniyet bandında ve kapağında olmak üzere dört ayrı yerinde markasının bulunmasına dikkat ediniz. Bunun yanısıra, yine etiket bilgilerinde cinsi, üretim adresi, suya uygulanan işlemler ve suyun sahip olduğu parametreler mutlaka yer almalıdır. İmal ve son kullanma tarihi, parti ve seri numarası, şirket logosunun ayrıca damacana ambalaj üzerinde kabartma ile yazıyor olması gerekir. Güvenlik bandına önemle dikkat etmek de suyu açanın ilk siz olduğunuzun göstergesidir.
Bunun yanı sıra İyi su, şu niteliklere sahiptir:
1. Karakteristik bir "tatlı" lezzeti vardır;
2. Antitoksik özellik taşır;
3. Hafiftir.
4. Nadir bulunur ve kolayca ısınır, kolayca soğur;
5. Kışın kolayca serinler, soğur; yazın kolayca ısınır;
6. Başkaca hiç bir lezzeti yoktur ve kokusuzdur;
7. Midede uzun süre kalmaz;
8. Pişirmesi kolay ve çabuk olur.
Sektörün alanında örgütlü tek sivil toplum kuruluşu olan Ambalajlı Su Üreticileri Derneği Başkanı Adnan Çavuş, derneğin kamusal yararı ve sağlıklı su üretimi ve tüketimi konusunda gerekli eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerine öncülük etmek amacıyla kurulduğunu belirtti.
Ambalajlı su üreticileri Derneği Başkanı Adnan Çavuş, hızla büyüyen ambalajlı su pazarının önemli oyuncusu damacana ile ilgili tüketiciyi bilgilendiren açıklamalarda bulundu.
Günümüz koşullarında ambalajlı su tüketiminin artması, tüketici açısından sağlıklı su kullanımına yönelik bilinçlenmeyi de beraberinde getirdiğinin kuşkusuz bir kanıtı. 2007 yılı verilerine göre sektörde kişi başına düşen yıllık tüketim oranı 96 litreyi buluyor. Adnan Çavuş, 2008 yılsonu verilerinde de sektörün %20'lik bir büyüme yakalayacağını belirtiyor. Kişi başı tüketimin 70 litrelik payını elinde tutan damacana su hakkında bilgi veren Adnan Çavuş; "Rakamlardan da anlayabileceğimiz gibi gündelik hayatımızın bu kadar içinde olan damacana sular, Sağlık Bakanlığı yönetmeliklerine uygun olarak üretilmekte ve düzenli olarak denetlenmektedir" diyor. Sağlık Bakanlığı'nın yönetmeliklerine uygun olarak üretilen damacana suların, saklama koşullarının da ürünün kalitesi üzerine etkisinin tartışılmaz olduğuna dikkat çeken Çavuş, bu konuda tüketicileri SUDER olarak uyardı.
SUDER tarafından verilen bilgilere göre sağlıklı su tüketmek istiyorsanız, damacananızı belirlenen kriterlere göre muhafaza etmeniz gerekiyor. Öncelikle tükettiğiniz ambalajlı suyun Sağlık Bakanlığı tarafından izni olup olmadığına, etiketin üzerinde izin tarihi ve sayısının bulunup bulunmadığını kontrol etmek gerekiyor. Satın aldığınız suyun 4 ayrı yerinde etiketinde, gövdesinde kabartma yazıyla, emniyet bandında ve kapağında suyun markasının bulunmansın yanı sıra, yine etiket bilgilerinde cinsi, üretim adresi, suya uygulanan işlemler ve suyun sahip olduğu parametreler mutlaka yer almalıdır. İmal ve son kullanma tarihi, parti ve seri numarası, şirket logosunun ayrıca damacana ambalaj üzerinde kabartma ile yazıyor olması gerekiyor. Güvenlik bandına önemle dikkat etmek de suyu açanın ilk siz olduğunun göstergesidir. Diğer önemli bir konu ise; damacana su, direkt güneş ışığı almayan, yeterince havalandırılan temiz bir ortamda saklandığı sürece, değişime uğramadan en az 10 gün süreyle sağlıklı yapısını koruyor. Damacana suyu ayrıca serin ve kuru bir ortamda muhafaza etmek gerekiyor.
Damacana suyun kullanımının pratikliği açısından hemen hemen herkesin evinde mevcut pompaların temizliği, suyun ömrünün olabildiğince uzaması için önemli. Yaygın olarak kullanılan bu pompalar suda ciddi koku ve tat bozukluklarına neden olmakta. Su pompalarının iç kısmında bulunan körüklerin sürekli nemli olması buraya toz taneciklerinin yapışmasına sebep olabiliyor. Bu da zamanla birikerek ciddi bir kirlilik oluşturuyor. Suda bu kötü tat ve kokuyu hissetmeye başladığınız anda pompayı yenilemeniz gerekmektedir.
Su sebillerinin su ile temas eden bütün yüzeylerinin kullanıldığı ortam şartlarına göre belirlenecek sıklıkta tek tek sökülerek yıkanması ve dezenfeksiyon işlemine tabi tutulması gerekiyor. Bu işlemin yeterli sıklıkta yapılmaması halinde su sebilinde oluşacak kirlilik suda istenmeyen tat ve kokuya neden olabiliyor.
Damacanalar insan sağlığını olumsuz etkilediği şeklinde basında yer alan haberlere tepki gösteren SUDER Başkanı Adnan Çavuş, konuyla ilgili yaptığı açıklamada; "Uluslararası gelişmeleri ve ilgili tartışmaları yakından izlediklerini, insanların kesin bilimsel verilere ve sonuçlara dayanamayan haberler nedeniyle endişelenmemeleri gerektiğini " belirtti.
Türkiye'de şişelenen sular Sağlık Bakanlığınca ruhsatlandırılmakta ve tesisler Sağlık Bakanlığı ve il Sağlık Müdürlükleri tarafından düzenli olarak denetlenmektedir. Ayrıca Tarım ve Köy işleri Bakanlığı su damacanalarında kullanılan polikarbonat dahil bütün ambalaj malzemelerine izin vermekte ve kontrollerini yapmaktadır.
Ambalajların altında geri dönüşüm logosunun içinde yer alan rakamlar, ambalaj malzemesinin hangi materyalden yapıldığını göstermektedir. 3 rakamı polivinil klorürür (PVC), 7 rakamı ise polikarbonat (PC)'ı tanımlamaktadır. Tüm dünyada 50 yıldan uzun süredir yaygın olarak kullanılan bu malzemeler dünyada en güvenilir ve yetkili otoritelerce onaylı ambalaj materyalleridir.
SUDER Başkanı Adnan Çavuş, son zamanlarda basında yer alan damacanalarda bisfenol A maddesiyle ilgili yapılan haberlere yönelikte açıklamada da bulundu: Uluslararası alanda gıdalara katılan katkı maddeleri ve gıda ile temasta bulunan bütün maddelerle ilgili tartışmaların zaman zaman kamuoyunda yaşandığını, ancak bugüne kadar polikarbonat üretiminde kullanılan bisfenol A' (BPA) nın insan sağlığını tehdit ettiğine ya da olumsuz etkilediğine ilişkin kesin bir bilimsel verinin olmadığının altını da çizdi.
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nin (FDA), Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) de BPA'nın kullanıldığı polikarbonat plastikten yapılan ve gıda ile temas eden ürünlerin güvenli olduğunu basın bildirisi ile duyurmuşlardır. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, Temmuz ayında yaptığı açıklamada metabolizmalarının Bisfenol A maddesini tamamen bertaraf edebilecek kapasitede olduğunu ve insan sağlığı için risk oluşturmadığını bir kez daha teyit etmiştir.
Suder Başkanı Adnan Çavuş, açıklamasında gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin her birinin kullanımına, uzun araştırmalar sonucunda uluslararası kuruluşların düzenlemelerine göre izin verildiğine dikkat çekti. Suder Başkanı, WHO (Dünya Sağlık Organizasyonu) ve FAO (Dünya Gıda Tarım Organizasyonu)' nun ortak organizasyonu "Codex Alimentarius" Komisyonu, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) gibi en yetkin kuruluşların BPA'nın insan sağlığını olumsuz etkilediğine dair bir kararı olmadığını da sözlerine ekledi.
Hamileliğin altıncı ayının sonunda anne karnındaki bebeğin (fetüs) vücut ağırlığının %90’ı sudur. İşte bu nedenle anne adaylarına yeteri kadar su içmeleri önerilir. Sıvı almanız sadece sizin susuzluğunuzu gidermez. Aynı zamanda hamilelik ilerledikçe daha da artacak olan fetüsün su ihtiyacını da karşılar. Doğum zamanı yaklaştıkça suya olan ihtiyaç oksijene olan ihtiyaç ile karşılaştırıldığında daha fazla artar!
Hamileliğin altıncı ayının sonunda anne karnındaki bebeğin (fetüs) vücut ağırlığının %90’ı sudur. İşte bu nedenle anne adaylarına yeteri kadar su içmeleri önerilir. Sıvı almanız sadece sizin susuzluğunuzu gidermez. Aynı zamanda hamilelik ilerledikçe daha da artacak olan fetüsün su ihtiyacını da karşılar. Doğum zamanı yaklaştıkça suya olan ihtiyaç oksijene olan ihtiyaç ile karşılaştırıldığında daha fazla artar!
Normal şartlar altında 70 kg. bir insanın günde ortalama 2-2,5 litre sıvıya ihtiyacı vardır.
Maden suyu, ihtiva ettiği tüm mineraller ve karbondioksit gazıyla birlikte, yeraltındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen doğaldır. Soda ise, su ve sudan yapılan içeceklere üretim esnasında karbondioksit gazı basılmasıyla elde edilen tamamen "soda" olan bir içecektir.
Sağlıklı bir hayatın şartlarından biri de, vücuda ihtiyacı olan mineralleri temin etmek. İnsan vücudu, fonksiyonlarını doğru bir şekilde yerine getirebilmek için 80'den fazla mineral kullanıyor. Nasıl ki karalardan okyanusa doğru akan deniz suları bu esnada birçok zehirli maddeyi tesirsiz hale getiriyor, insanın dolaşım sistemindeki mineraller de benzer şekilde faaliyet gösteriyor. Hücreler, sağlıklı olabilmeleri ve fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için minerallere ihtiyaç duyuyor.
Vücudun dengesi için çok önemli olan minerallerin eksikliği, dengenin bozulmasına sebep oluyor. Peki vücut, mineral eksikliğini nasıl tamamlayacak? Hangi mineralleri hangi gıdalardan alacak? Ne yazık ki bugün yediğimiz besinlerin büyük bölümü bu minerallerden yoksun. Zira yıllar boyu aynı topraklarda aynı cins ürünler yetiştirildiği için, bu topraklar artık mineral bakımından eskisi kadar zengin değil. Vücudumuz için gerekli mineralleri almak için geriye tek kaynak kalıyor, o da maden suyu...
Çözünmüş halde mineral ve gaz ihtiva eden kaynak sularına 'maden suyu' adı veriliyor. Batıda her geçen gün maden suyu tüketimi artış gösteriyor. Avrupa'da kişi başına yıllık maden suyu tüketimi 24 litre2.2 litre. Sağlıklı bir hayat sürdürmede önemli rol oynayan maden suyu tüketimiyle ilgili ne kadar bilgi sahibisiniz?
İşte, maden suyu hakkında 'doğru' bildiğiniz 'yanlışlar' ve 'yanlış' bildiğiniz 'doğrular'...
Maden suyu, ihtiva ettiği tüm mineraller ve karbondioksit gazıyla birlikte, yeraltındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen doğaldır. Soda ise, su ve sudan yapılan içeceklere üretim esnasında karbondioksit gazı basılmasıyla elde edilen tamamen "soda" olan bir içecektir.
Halk arasında "asitli" denilen içeceklerden aslında kastedilen, içeceğin içindeki karbondioksit gazıdır. Karbondioksit gazı dilimiz ile temas ettiğinde geçici olarak tat algılayıcılarını uyuşturduğu için, içimi kolaylaştırmaktadır. Gazlı içecek üretiminde, çok özel proseslerle ve yüzde 99.99 saflıkta üretilen, gıda imalatı için özel karbondioksit gazı kullanılır.
Maden suyunun bilinen hiçbir zararı olmayıp, aksine vücudumuza sayısız yararı vardır. Büyüme çağındaki çocuklar, kalsiyum, demir, çinko, florür gibi minerallere yetişkinlerden daha fazla ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçlarını karşılamanın en iyi yolu, bolca süt ve doğal suları tüketmeleridir. Maden suyunun içerdiği kalsiyum kemik yapısının, florür ise ağız ve diş sağlığının gelişmesi için son derece yararlıdır.
Hamilelik, beslenmeye özellikle dikkat edilmesi gereken bir dönem. İnsan vücudu, bebeği besleyebilmek ve gelişmesini sağlamak için, normalden daha fazla gıda, sıvı, mineral ve vitaminlere ihtiyaç duyar. Bu katkıyı doğal yoldan sağlayabilmek için, hamilelikte düzenli olarak maden suyu tüketimi tavsiye edilir.
Maden suyunun ihtiva ettiği zengin mineraller, vücudumuzun birçok bölgesine olduğu gibi cilde de yararlıdır. Hatta piyasada, sprey şişelerine doldurulmuş ve yüze püskürtülerek kullanılan maden suları satılır.
Böbrek taşlarının oluşumunda ana sebep, yetersiz miktarda sıvı tüketimidir. Başka bir ifadeyle, hayatı boyunca yeterli ve düzenli miktarlarda su ve maden suyu tüketmeyen insanlarda böbrek taşı oluşumu hızla meydana gelir. Bu duruma gelmiş ve böbreklerinde taş oluşmuş insanların maden suyu tüketmeleri tavsiye edilmez; ancak esas olan düzenli ve yeterli miktarlarda su ve maden suyu tüketerek vücudumuzu bu gibi etkenlerden korumaktır.
Doğal suların ihtiva ettiği zengin mineraller, vücudumuzda vitaminlerin fonksiyonlarına yardımcı olur. Muhtevasındaki zengin kalsiyum ve florür gibi mineraller dolayısıyla özellikle çocuklar, bayanlar ve yaşlıların daha fazla maden suyu içmeleri gerekir. Uzmanlar, günde en az 2 litre civarında su ve maden suyu gibi "yararlı sıvı" tüketilmesini tavsiye ediyor.
Avrupa'da kişi başına yılda 24 litre maden suyu tüketilirken, bu rakam Türkiye'de 3 litrenin altında. Ülkemiz aslında Avrupa'nın doğal mineralli sular açısından en zengin coğrafyasına sahip; ancak yıllık 65 milyon litre olan bu kaynağın sadece yüzde 1'i şişeleniyor, yüzde 99'u boşa akıyor. Süt ve süt ürünleri tüketiminde de Avrupa ile aramızda benzer oranlar olduğu için, neticede ulusal beslenme kültürüyle bağlantılı ilginç tablolar ortaya çıkıyor. Örneğin, bu beslenme kültürü sayesinde Avrupalı kemik erimesi gibi hastalıkları nadiren duyarken, Türkiye'de belirli yaş ve cinsiyet gruplarında kemik erimesi oranları yüzde 30'larda yaşanıyor. Bunun en önemli sebebi, hayat boyunca düzenli olarak tüketilen süt ve doğal suların miktarlarındaki, dolayısıyla bu yolla alınan kalsiyum takviyesindeki büyük farklılık.
Maden suyu, kapağı açılmazsa kesinlikle bozulmaz. Ürünlere son kullanma tarihi konulmasının tek sebebi, dolumdan sonra belirli bir süre geçtiği zaman kapak ve ambalajdan dışarıya karbondioksit gazı kaçması ve azalmasıdır.
Maden suyunda zengin olarak bulunan minerallerden magnezyum, hücre içerisinde potasyumdan sonra en yoğun olarak bulunan katyondur. Hücre zarı, hücre içi ve hücre çekirdeğindeki birçok biyolojik olaylarda etkilidir ve kas ile sinirlerdeki elektrik uyarılarının iletilmesini sağlar. Kalp ve damar hastalıklarıyla çok ilgisi vardır. Enfarktüs geçiren insanlarda magnezyum düşüklüğü tespit edilmiştir. Damar sertliğine yol açan damarlardaki yağ ve kalsiyum birikmesi de magnezyum eksikliğinden oluşur.
Sodyum, vücut sıvılarında en fazla bulunan elementtir ve sıvı dağılımıyla sıvı dengesinin düzenlenmesini sağlar. Ayrıca asit-baz dengesi ve sinir uyarılarının taşınması en önemli görevlerindendir.
Kalsiyum, vücudumuzda en fazla bulunan elementtir. Kemik yapısının yanı sıra kas kasılmalarının düzenlenmesine, sinir uyarılarının taşınmasına, hücre zarlarında iyon değişimine, hormonların, sindirim enzimlerinin ve nörotransmitterlerin salgılanmasına yardımcı olur. Yaşla ilgili kemik kayıplarını ve kırılmalarını önler. Kalsiyum, sadece süt ve doğal sularda bulunur. İçerisinde kalori ve kolesterol olmadığı için maden suyu, kalsiyum açısından süte en iyi alternatif olmaktadır.
Bikarbonat, sitrat, magnezyum, sodyum, flor ve kalsiyum, maden suyunda bulunan doğal dengeleriyle ürolojik hastalıkların seyri ve özellikle ameliyat sonrasında çok etkendir. Böbrek taşlarının tekrarlamasını önlemenin en kolay ve doğal yolu, maden suyunu bolca tüketmektir. Bikarbonatlı sular, alkali yapıları sayesinde mide asiditesini nötralize eder ve bu özelliği sebebiyle peptik ülser hastalığının tedavisinde önemli rol oynar. Yine fonksiyonel mide ve bağırsak hastalıklarında semptomları azaltıcı etkileri vardır.
Kalsiyum ve magnezyum içeren sular, stres sonucu gelişen ishal gibi şikayetleri önlemede de etkili olur.
Sülfatlı sular ise safra salgılarını ve akımlarını artırır. Kalsiyum zengini doğal mineralli sular, menapoz döneminde kadınlarda ve ileri yaşlarda erkeklerde kemik erimesinin önlenmesi ve tedavisinde yeterli kalsiyum desteği sağlanmasında önemli bir seçenektir.
• Sindirim sistemine olumlu etkisi var.
• Vücuttaki gereksiz tuzu yok eder.
• Selülit oluşmasını engeller.
• Normal su vücuttan 6 saatte atılırken doğal maden suyu 2 saatte atılır.
• Kalori içermediği için tüm zayıflama programlarının vazgeçilmez bir parçasıdır.Flüor içerdiği için özellikle çocukların diş çürümelerini engeller.
• Hamileler ve emziren anneler için özellikle tavsiye ediliyor.